Bugün 10 Kasım. Yaptığı devrimle tüm dünya halklarına örnek olmuş mavi gözlü dev adamın ölüm yıldönümü. Işıklar içinde uyusun.Ona olan minnetkarlığımızı ancak ülkemiz ve insanlık için çalışarak ödeyebiliriz.
Benim içim çok rahat. Çünkü Atatürk’ün bizlere emanet ettiklerine hep saygı duydum, hiç ihanet etmedim, bu doğrultuda ülkem ve insanlık için 38 yıldır çalışıyorum ve ölünceye kadarda çalışacağım. Bu kapsamda bu güzel toprakların her yerinde binlerce köyde çalışmalar yaptım. Emekli olduktan sonra çalışmalarımı çeşitli grup ve derneklerle dayanışma içerisinde daha da büyüttüm. İşin içine gazetecilik ve yazarlığı da katarak bütün güzel insanlara ulaşmaya çalıştım. Zaman zaman yel değirmenlerine savaş açan Donkişot muyum diye düşünüyordum. İki yıl önce “Küba’da Kadınlar” belgeselini izledikten sonra Donkişot değil de devrimci olduğumu ve bir devrimci gibi yaşadığımı anladım. O belgeselde genç bir hekim “Ben köylere önce sevgi sonrada sağlık götürüyorum” demişti. Tıpkı benim 38 yıldır yaptığım gibi. Bu belgeseli izledikten sonra yaptığım çalışmalardan dolayı daha çok mutlu oldum.
Devrimci gibi yaşamak çok önemlidir. Çünkü pratik olarak yaşama geçmeyen her şey değersizdir ve fuzulidir bence. Hiç bir ülkede insanların yanına gidip onlara dokunmadan asla verimli çalışmalar yapılamaz , kazanımlar elde edilemez. Sağlıklı bir örgütlenme oluşturulamaz.
Bu çalışmalarda benimle 7 yıldır dayanışma içerisinde olan özellikle Tunç Soyer’e ve diğer bütün yerel yöneticilere ve kişilere çok teşekkür ediyorum. Bu verimli çalışmaları hep birlikte tek yürek olduğumuz için elde ettik. Tunç başkanla çalışmalarımız ölünceye kadar devam edecektir. Çünkü o özünde çok güzel özde bir insandır. Ülkesini ve bütün insanları seven; tarım, köylülük ve başka bir yaşam konularında devrim niteliğinde çalışmalar yapan örnek bir yerel yöneticidir. Onunla yolum kesiştiği için kendimi çok mutlu hissediyorum.
***
Atatürk "Beni Türk hekimlerine emanet edin” dedi. O hekimler şimdi tükeniyorlar ve ölüyorlar biz yaşayalım diye. Ama korona salgınından dolayı ölmeleri meslek hastalığı sayılmıyor. Hangi nedenle ölürlerse meslek hastalığı sayılacak. Hekimlerin değil de kimlerin ölümleri meslek hastalığı sayılacak?
Atatürk çocuklara ve gençlere bayram hediye etti. Gülüp eğlensinler diye değil! Onların çok önemli olduğunun hep hatırlanması için bayram hediye etti. Şimdi o gençlerin ve çocukların gelecekteki yaşam hakları bir bir ellerinden alınıyor. Onların yaşamaları için gerekli olan yerel tohumlar, sular ve topraklar bir bir çok büyük pazarlarda sesizce satılıyor. Yerel tohum tam bağımsızlık demektir. Topraklar sadece savaşlarda kaybedilmez. Susuz bir yaşam asla mümkün değildir. Sular, topraklar ve tohumlar gelecekte iklim krizinin ağır etkilerinin yaşanmasında stratejik öneme sahiptir. Atatürk’ün O çok sevdiği çocuklar ve gençler gıdalardaki tarım zehri kalıntıları ve rant uğruna doğa katliamlarından dolayı yaşanan hava su ve toprak kirliliğinden dolayı kanser olup ölüyorlar.
***
Atatürk kurtuluş savaşını Alevi Kürt Türk ayırt etmeden bu topraklarda yaşayan bütün halkların tek yürek olmasıyla kazandı. O şehitler şimdi Çanakkale’de koyun koyuna yatıyorlar. Fakat oraları gezen milyonlarca insan bunu göremiyor. Bu yüzden tamda birilerinin istediğini yapıyor ve bölünüp parçalanarak birbirlerinin ötekileştirip düşman olabiliyorlar. Oysa düşman bellidir ve kurtuluş savaşındaki aynı düşman iş başındadır. Düşmanın yaptığı doğaldır adı üstünde düşmandır. Bizim bunları unutmamız doğal değildir. Yanlış olan doğru tarihi göz ardı etmemizdir.
10 Kasım yas günü değildir. Atatürk’ün bize emanetlerine ne kadar sahip çıktık bu doğrultuda neler yaptık bunun özeleştirisini yapma ve kendimizi sorgulama günüdür. Ben 3 bin tl maaşla bu işleri yapmayı başarıyorsam herkes Atatürk’e , ilkelerine ve devrimine değer veriyor ve ona çok saygı duyuyorsa ; yaşam döngüsü içerisinde mutlaka yapabileceği işler vardır. Hiçbir işe yaramadan sadece para kazanmayı amaç edinmek, içki masalarında insanlara dokunmadan lafla memleketi kurtarmak , bireysel çıkarlar için yaşamak devrimcilik değildir. Atatürk’ü gerçekten seven ve devrimlerini yaşamına geçiren birisi bunları asla yapmaz.
Ben doğayı insanları ve yaşadığım toprakları sevmeyi ailem, Atatürk ve Nazım Hikmet’ten öğrendim. Ölünceye kadar da bu sevgim devam edecektir. Ve vefa borcumu ödemek için son nefesime kadar çalışacağım.
Ülkemizde sadece bir avuç yerel tohum, birkaç karış toprak ve birkaç cılız dere kaldı neredeyse. Ya tam bağımsızlık için kurtuluş savaşındaki gibi birbirimizi ötekileştirmeden gerçek düşmanı görerek onun ekmeğine yağ sürmemek için ayrışmadan dayanışma içerisinde güç birliği yapmak için tek yürek oluruz. Yada her şeyimizi tamamen kaybederiz. Bunun başka bir yolu yoktur.
Doğru yolu Atatürk bize yıllar önce göstermiştir. Bu topraklarda yaşayan herkes dayatılanlara karşı tek yürek olmalıdır.
Yıldızlar yoldaşın olsun koca yürekli dev adam…
YORUMLAR